top of page

Pandemi Sonrası Gerçeklik Algımız

Çetin zamanlardan geçiyoruz… Ne zaman geçmedik ki?  

Şairin dediği gibi; “İnsan mı geçer zamanın içinden, yoksa zaman mıdır insanın içinden geçen?” Akıp 

gitmekte  olan  bu  zaman  dilimi, âheste, âheste akan  bir  nehrin kayaları aşındırdığı gibi  bizi  de yavaş 

yavaş aşındırıyor. 

Ekonomik gelişmelerin, Dolar, Euro ve altın kurunun yanında, günlük vaka ve ölüm oranları ile paralel 

ilerlediği ve tüm algımızın, televizyon ekranlarında bize gösterilen rakamlardan ibaret olduğu yeni bir 

döneme  girmiş  durumdayız. İnsan  hayatının,  televizyon ekranının  köşesinde  yazan  rakamlarla  ifade 

edildiği bu yeni dönemin ismini bile belirlediler; “yeni normal”. 

İnsan kelimesi etimolojik olarak “ins” kökünden  türemiştir ve “Kendini apaçık ortaya koyup yakınlık 

kuran.” anlamına gelir. İnsanoğlunun doğasında dokunarak ve hissederek bağ kurmak vardır. Oysaki 

“yeni  normal”  diye  dayatılan  bu  “anormal”  duruma  karşı  yapabildiğimiz  ilk  şey  izolasyon  ve  sosyal 

mesafe  oldu.  Yani  doğasında  yakınlık  kurmak  olan  insandan,  onu  insan  yapan  özelliğini  bir  kenara 

koyarak  kendini  izole  etmesi  ve  türüyle  arasına  mesafe  koyması  istendi.  Tıbbî  bir  gereklilik  olarak 

yapılması konusunda hiçbir itirazım yok. Ama şu bilinmelidir ki, insan doğası ve psikolojisi açısından 

bu  durum  sağlıklı  ve  sürdürülebilir  değildir.  Çünkü  insanoğlunu  toplumdan  izole  edip  kendi  küçük 

dünyasına hapsetmek; önce insanın kendisine, sonra da birey olarak yaptığı katkı ile içinde bulunduğu 

topluma zarar verecektir. 

İnsanoğlu için dokunmak ve hissetmek ne kadar elzem ise, bilmek ve anlamak da o kadar elzemdir. 

Eskiden beri insanoğluna  sorulan en kadim  sorulardan biri “Ne bilirsin?”  sorusu idi. Arif insanlar bu 

soruya  “Haddimi  bilirim.”  diye  cevap  verirlerdi.  Dijital  çağın  bilgi  bombardımanı  altında  “akletme” 

melekesini gereği gibi kullanamayan zamane insanı ise bu soruya “Bana bildirilen ne ise onu bilirim.” 

diye cevap veriyor. 

“Yeni normal” düzende bilgi, insanlara hazır ve paket halinde sunuluyor ve bu paket bilgi ile insandan, 

kendi  kanaatini  oluşturması  bekleniyor.  Daha  önce  hazır  ve  paketlenmiş  gıdalar  ile  sağlıklı 

beslendiğimizi  iddia  edenler,  üzerinde  tefekkür  edilmemiş  hazır  bilgi  ile  sağlıklı  bir  şekilde 

düşünebileceğimizi  iddia  ediyorlar.  Tabii  ki  birinci  iddiaları  gibi  bu  iddiaları  da  koca  bir  yalan.  Tüm 

amaçları  gerçeğin  önemsizleştirildiği  ve  kamuoyunu  belirlemede  kitlelerin  kanaatlerinin  ön  plana 

çıktığı,  daha  açık  söylemek  gerekirse  gerçeğin  ne  olduğunu  kendilerinin  belirlediği  “Post‐Truth”  bir 

dünya istiyorlar. Bilerek kullandığım ve açıklaması çok uzun olan “Post‐Truth” kavramı, merak eden 

kardeşlerimin zihnine hediyem olsun. 2016 yılında Oxford sözlüğü nün yılın kelimesi olarak seçtiği bu 

kavramı isteyen kardeşlerim daha ayrıntılı şekilde araştırabilir. 

Bizim  dışımızda  gelişen  bu  yeni  dünya  düzeninde,  insan  olarak  biz  nerede  duracağız?  Birileri 

“anormal”  olan  bu  durumu  “yeni  normal”  diye  dayatmaya  çalışırken  bizler,  yelkenini  rüzgâra  göre 

ayarlayan  sıradan  bir  kaptan  mı  olacağız?  Yoksa  “Bu  rüzgâr  benim  rüzgârım  değil.”  diyen,  yeni 

dönemin aydın ve algısı açık insanları mı olacağız?  

Benim gibi yaşı kırklara ermiş kardeşlerimin bu sorulara verecek cevapları ve bu sorunlarla baş edecek 

kadar  farkındalıkları  vardır  diye  düşünüyorum.  Fakat  dijital  dünyanın  göbeğine  doğmuş  olan  genç 

kardeşlerim için yol göstermesi amacı ile yazımı, ülkemizin en değerli yazar ve düşünürlerinden Sayın 

Alev Alatlı’nın vasiyetnamesinden bir bölüm ile sonlandırayım: 

İyimserlik  ne  kadar  abes  ise,  kötümserlik  de  bir  o  kadar  abes.  Alakalı  delillerin  bütününe  vâkıf 

olmadığında  aklının  çıkarımlarına  güvenmeyeceksin.  Akıl  her  daim  gerekli  velakin  her  daim  yeterli 

değil.  Çünkü  21.  yüzyılda  birden  fazla  “gerçek”  yaşanıyor.  Hâkim  “gerçek”  ne  ise  endişelerimizi  o 

formatlıyor.  “Her  şeyi  aklı  ile  değerlendirmeye  kalkan,  öfkeden  ölmeyi  göze  alır.”  demeleri  de bundandır.

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bilen Yönetir

Yaratılış tarihi boyunca, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği, eşya’nın cevherini bilmesi yani eşya’nın içindeki potansiyeli görerek ondan bilgi üretmesi oldu. Yeryüzünü, yaratıcının izn

IOT ve İnsanın “Şey” leştirilmesi

Shakespeare'in tiyatro için söylediği, çok güzel bir söz vardır… İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı. Yani her şeyi ile insan için olan bir tanım. Biz de günümüz teknolojisi için böyle bir

bottom of page