top of page
Yazarın fotoğrafıİlhan Köseoğlu

Bilen Yönetir

Yaratılış tarihi boyunca, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği,

eşya’nın cevherini bilmesi yani eşya’nın içindeki potansiyeli görerek ondan bilgi

üretmesi oldu. Yeryüzünü, yaratıcının izni ile şekillendiren tüm güçler sadece

insana boyun eğdi ve onun emrine girdi. Çünkü bu güçlerin nasıl kullanılması

gerektiğinin bilgisi bir tek insanoğluna verildi. Bu sayede insanoğlu en kuvvetli

rüzğarların önüne rüzğar gülleri koyarak onu elektriğe çevirdi. Dev akarsuların

önüne devasa barajlar kurarak ürettiği enerjiyi kendi imkânları için kullandı.

Uçsuz bucaksız okyanuslarda binlerce tonluk gemileri kendi hizmeti için

yüzdürdü. Yani eşyanın hakikatine sahip olan insan aynı zamanda onu yönetme

yetisine ve yetkisine de sahip oldu.

Bilmek ve bildiği ile üretmek hep insana has bir özellik oldu. Bugüne kadar

geliştirdiğimiz sanayi devrimleri ve geldiğimiz teknolojik seviyeyi hep bu

özelliğimize borçluyuz.

Bugün insanlığın geldiği gelişmişlik noktasında “bilmek” ve “bilgi” arasında

çok çetin bir kavram karmaşası yaşamaktayız. Bilgiye önem veriyor ama bilmeye

aynı önemi vermiyoruz. Yani bilmenin en önemli enstrumanı olan bilgi ile

gelişmişlik düzeyimizi arttırmanın yerine elde ettiğimiz bilgiyi çoğaltarak kendi

türümüze hükmetmek için kullanmaya çalışıyoruz.

Eskilerin, gerçekliğini halen korumakta olan güzel bir tesbiti vardır. “Bilen

yönetir”. Bu zamana kadar insanlığı önüne katıp sürükleyen bir dizi teknolojik

devrime, hep bilen toplumlar önderlik etti. Bilmenin verdiği güç ile önce

teknolojileri sonra teknolojileri kullanan toplumları yönettiler ve halen hazırda

yönetmekteler.

Önce bilgi ile üretilen teknolojileri dünyaya pazarladılar. Daha sonra

teknolojiler kopyalandığında ya da alternatif teknolojiler üretildiğinde bu

teknolojilerin insanlık tarafından nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili krıterleri

belirlediler.

Kimi zaman bu krıterlere “kaliteli üretim yapmak için gerekli olan krıterler”

dediler. Kimi zaman da teknolojinin üretim hakkı ya da kullanım hakkı dediler.

Genel olarak bakıldığında, her ne kadar doğru olarak görünüyorsa da insanlığı

daha iyi bir noktaya taşımaktan ziyade hepsinin arkasında aslında bir hükmetme

arzusu bulunmaktaydı.

İnsanlık olarak bugün geldiğimiz noktada, “bilme” kavramına değilse bile

“bilgi” kavramına atfedilen önem daha önceki dönemlerimizden çok daha fazla.

Bilgiyi, kültürel değer üretme adına pek verimli kullanamasakta onu biriktirmeyi

çok önemsiyoruz.

Bugün tüm dünyada teknoloji devleri, bilgiyi dev sunucularda toplayan

teknolojilere büyük yatırımlar yapıyorlar. “Cloud” yani “bulut” dediğimiz bu

teknolojiler sayesinde hizmet verdikleri tüm müşterilerinin her çeşit bilgisini ya

da verisini internet üzerindeki dev sunucularda topluyor, saklıyor ve gerektiğinde

kullanıma sunuyorlar.

Bulut sunucu teknolojisinin kullanım amacı, elde edilen tüm veriye sabit

sistemlerden bağımsız olarak her yerden ulaşabilmek. Fakat bu kadar kullanışlı

bir teknolojinin sunduğu imkânların müşterilerine çok uygun fiyatlar ile hatta

çoğu zaman bedava olarak sunulması akla ister istemez şu soruyu getiriyor.

Bir sistem milyarlarca terabyte’lık veriyi neden ücretsiz olarak saklasın?

Bulut sunucu teknolojilerine yatırım yapan firmaların aynı zamanda yapay

zeka teknolojilerine de büyük yatırımlar yapması akla şu ihtimali getiriyor.

İnsanlardan toplanan tüm kişisel ve kurumsal bilgilerin hepsi yapay zeka

algoritmlarının üretilmesinde parametrik veri olarak kullanılacak.

Dijital sistemlerin öğrenme metodu olarak kullanılan algoritmaların

gerçeğe yakın sağlıklı sonuçlar üretebilmesi için, mümkün olduğu kadar çok veri

ile test edilmiş olması gerekir. Kısaca açıklamak gerekirse, bir dijital algoritmanın

doğru veri üretebilmesi için doğru olduğu bilinen başka veriler ile örneklenmesi

gerekir. İşte tam bu noktada bulut teknolojisi sayesinde tüm insanlardan

toplanan milyarlarca terabyte’lık veri bu işe hizmet etmekte.

Bu yöntemler ile geliştirilen algoritmaların yapay zekaya sahip sistemler

tarafından kullanılması, dijital çağa her şeyi ile bağlanmış insanlığın algı ile

yönetimini kolaylaştırmakta. Bugün halen hazırda altyapısı kurulmuş olan bir

sürü sistem “sosyal medya” dediğimiz sempatik bir isim altında bunu zaten

yapıyor. Ama yapılan yatırımlara bakıldığında aslında bu daha bir başlangıç gibi

görünüyor.

Mevcut durumun oluşturduğu riskleri ve tehlikeleri fark eden pek çok

bağımsız kurum, bu tehlikeye karşı önlem alınması için harekete geçti. Fakat

kişisel verilerin en çok paylaşıldığı sosyal medya platformları, bu verileri

defalarca suistimal etmesine rağmen bu konu ile ilgili yaptırımlar göstermelik

olmaktan öteye geçemedi. Kişisel verilerin saklanması ile ilgili sürekli kanun

çıkardıklarını söyleyen batı devletleri, bu kişisel veriler, Facebook ve Twitter gibi

kuruluşlar tarafından defalarca suistimal edilmesine rağmen bu firmalara sadece

sembolik cezalar vermekle yetindiler.

Dijital çağın en büyük sanal reklam devi olan Facebook, alışveriş

alışkanlıklarımızı değiştirdikten sonra “libra” sistemi ile önce cebimizdeki parayı

dijitalleştirmek daha sonra da “calibra” denilen dijital cüzdan sistemi ile bu parayı

kontrol altına almak istiyor.

Kurmaya çalıştıkları yeni dünya düzeninde bireye ve bireyselliğe yer yok.

Kişinin kendisi olma ve bireysel olarak bilgi üretme hakkı yok. Hiçbir değer

yargısına tek başınıza karar veremdiğiniz ve kendi değerlerinizin bile başka

sistemler tarafından belirlendiği, özgür kölelerin düzeni bu.

Bilmenin aracı olarak kullanılan bilgiye ulaşmak için kullandığımız dijital

dünyada önümüze sunulan bilgi ile elde ettiğimiz “bilmek” kavramı gerçekte

bizim ürettiğimiz bir kavram mı yoksa yapay bilgiler ile bize ürettirilen suni bir

sonuç mu? Yani “biliyorum” dediğimiz şey aslında başkalarının bilmemizi istediği

şey olabilir mi?

Bize sunulan yapay ve suni bir bilgiye inanmaktan daha tehlikeli olan bir

şey var ise o da insanın doğru bilgiye ulaşma yetisini ve imkânını kaybetmesidir.

Ölçü aleti kullanan tüm teknik insanlar şu konuyu çok iyi bilirler. Referans ölçüm

noktası kaymış olan bir değer ölçüyorsanız, dünyanın en sağlam ölçü aletini

kullansanız bile doğru ölçüm yapamazsınız.

Bu nedenle doğru olanı bilmek için doğru olduğuna emin olduğumıuz

bilgiye her zaman ihtiyacımız olacak. Tüm dünyada hızla gelişen ve başkalarının

kontrolü altında olduğunda çok büyük riskler barındıran veri madenciliği

teknolojilerinde, ulus olarak bizler de kendimizi geliştirmeli ve bu büyük

teknolojik hamlelere karşı kişisel ve kurumsal verilerimizin ülke sınırları içinde

kalması için gerekli teknolojik yatırımları hızla yapmalıyız.

Sözün özü dostlar; ya kendi bilgimize sahip çıkıp kendi değerlerimizi

kendimiz belirleriz ya da bilmediğimizi bilen birileri tarafından yönetilmeye

devam ederiz.

İlhan KÖSEOĞLU / Mekatronik uzmanı.

1 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Pandemi Sonrası Gerçeklik Algımız

Çetin zamanlardan geçiyoruz… Ne zaman geçmedik ki? Şairin dediği gibi; “İnsan mı geçer zamanın içinden, yoksa zaman mıdır insanın içinden...

Comments


bottom of page